DEVAM: 76-
SİDRETU'L-MÜNTEHA HAKKINDA
280 - (174) وحدثني
أبو الربيع
الزهراني.
حدثنا عباد
(وهو ابن
العوام) حدثنا
الشيباني قال: سألت
زر بن حبيش عن
قول الله عز
وجل: {فكان قاب
قوسين أو
أدني} [53/النجم/
الآية-9] قال:
أخبرني ابن مسعود؛
أن النبي صلى
الله عليه
وسلم رأى
جبريل له
ستمائة جناح.
[:-431-:] Bana Ebu'r-Rabi' ez-Zehrami de tahdis etti. eş-Şeybani
dedi ki: Ben Zirr b. Hubeyş'e Aziz ve
Celil Allah'm: "Böylece iki yay (boyu) kadar veya daha da yaklaştı."
(Necm, 9) buyruğu hakkında sordum. Şöyle dedi:
Bana İbn Mesud'un haber verdiğine göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) Cebrail'i altı yüz kanatlı olarak gördüğünü haber verdi.
Diğer tahric: Buhari,
4856, 4857, 3232, 3272; Tuhfetu'l-Eşraf, 9205
281- (174) حدثنا
أبو بكر بن
أبي شيبة.
حدثنا حفص بن
غياث عن
الشيباني، عن
زر، عن
عبدالله؛
قال:
{ما كذب
الفؤاد ما
رأى} [53/النجم/
الآية-11] قال: رأى
جبريل عليه السلام
له ستمائة
جناح.
[:-432-:] Bize Ebu Bekr b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dediki): Bize
Hafs b.. Ğıyâs, Şeybani'den, o da Zirr'dan, o da Abdullah'tan naklen rivayet
etti. Abdullah (b. Mesud) dedi ki:
"Gözüyle gördüğünü kalp yalanlamadı." (Necm, 11) buyruğu hakkmda:
Cebrail (aleyhisselam)'ı altı yüz kanatlı gördü.
282- (174) حدثنا
عبيدالله بن
معاذ العنبري.
حدثنا أبي. حدثنا
شعبة عن
سليمان
الشيباني. سمع
زر بن حبيش عن
عبدالله؛ قال: {لقد
رأى من آيات
ربه الكبرى} [53/
النجم/ الآية 18]
قال: رأى
جبريل في
صورته، له
ستمائة جناح.
[:-433-:] Bize Ubeydullah b. Mu'az el Amberi rivayet etti. (Dediki):
Bize babam rivayet etti dediki: Bize Şube, Süleyman eş-Şeybani'den rivayet
etti, o da Zirr b. Hubeyş, Abdullah'tan yüce
Allah'ın: "Andolsun ki Rabbinin büyük ayetlerinden görmüştür." (Necm,
53/18) buyruğu hakkında: Cebrail'i asıl suretinde altı yüz kanatlı olarak
gördü, dediğini nakletmektedir.
Tahric bilgisi 432'nin
olduğu gibi 431 ile aynı.
DAVUDOĞLU ŞERHİ İÇİN buraya tıklayın
NEVEVİ ŞERHİ: "Malik b. Miğvel,
ez-Zubeyr b. Ali'den tahdis etti. O Talha'dan, o Murre'den" Talha,
Musarrif'in oğludur. Bu ravilerin üçü yani ez-Zubeyr, Talha ve Murre tabiinden
olup, Kufelidirler ..
"Sidreti'I-MünteM'ya
kadar götürüldü. O altıncı semadadır." Evet, bütün asıl nüshalarda bu
şekilde "altıncı sema" denilmektedir. Ama daha önce Enes'in rivayet
ettiği başka hadislerde yedinci semanın üstünde olduğu geçmiş bulunmaktadır.
Kadı (İyaz) der ki: "Bunun yedinci semada olduğu daha sahih ve çoğunluğun
görüşüdür. Anlamı ve "el-münteha" diye adlandınıması da bunu
gerektirmektedir."
Derim
ki: Bu iki farklı rivayetin şöyle telif edilmesi mümkündür: Bunun kökü altıncı
semada, büyük bir bölümü de yedinci semada olabilir. Çünkü bu ağacın son derece
büyük olduğu bilinen bir husustur. Halil-Allah'ın rahmeti ona- bu yedinci
semada bir Sidre ağacıdır, gölgesi semalan ve cenneti kaplamıştır. Kadı İyaz
-Allah'ın rahmeti ona- 'ın zahiren görülen iki nehir olan Nil ve Fırat'ın
Sidretu'l-Münteha'nın dibinden çıkması, bu ağacın kökünün yerde olmasını
gerektirir şeklindeki sözünü de nakletmiş bulunmaktayız. Onun bu dediği kabul
edilecek olursa bu sözünü de açıkladığımız şekilde yorumlamak mümkün olur.
(3/2) Allah en iyi bilendir.
"Ümmeti
arasından Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmamış olanlara elMukhimat (denilen büyük
günahlar)ı bağışlandı." Mukhimat büyük günahlar demektir ki, kendilerini
işleyen kimseyi helak edip, cehenneme götüren ve onların oraya atılmasına sebep
olan büyük günahlardır. Tekahhum da helak edici şeylere düşmek demektir.
Buradaki
ifadelerin anlamı da şudur: Bu ümmetten Allah'a şirk koşmaksızın ölen kimseye
helak edici günahlar bağışlanır. Bunların bağışlanmasından maksat -Allah en iyi
bilendir- müşriklerden farklı olarak cehennemde ebediyen kalmayacağıdır. Yoksa
hiçbir şekilde azap edilmeyeceği kastedilmemektedir. Çünkü şeriatın nasları ve
ehl-i sünnetin icmaı, muvahhidler arasından bazı isyankar kimselerin azaba
uğratılacağını ortaya koymuş bulunmaktadır.
Bu
buyrukla ümmet arasından özelolarak bir kesimin kastedilme ihtimali de vardır.
Yani bu ümmetin bazılarının helak edici günahları mağfiret olunur. Bu da Arap
dilinde "men" lafzı mutlak olarak genelliği gerektirmez, diyenlerin
kanaatine göre ve aynı şekilde emir ve yasakta geneli gerektirse dahi haber
ifadelerinde gerektirmez, diyenlerin görüşlerine göre açıkça anlaşılır bir
husustur. Bununla birlikte tercih edilen kanaat olan bu lafzın, kayıtsız ve
şartsız olarak genellik ifade ettiğini kabul edenlerin kanaatine göre sahih
olarak açıklanması da mümkündür, çünkü özel bir kesimin kastedildiğine dair
delil bulunmaktadır. Bu da (3/3) bizim bu hususta bulunduğunu söylediğimiz
naslar ve iemadır. Allah en iyi bilendir.
431 – 446 NEVEVİ ŞERHİ
179.sayfada